19 Şubat 2011 Cumartesi
15 Şubat 2011 Salı
TEMENNİ
Sözlerin dibine vurulmuş,birkaç romantik anın kesilip ulandığı bir kolaj içindeyim. Sağır olmuşum sonsuz bir çığlıktan ötürü. Kime kızsam öbürüne haksızlık… yerden avuçladığım pişmanliktır benimle gelecek bir sonraki aşka bir tek bunu biliyorum doğru dürüst. Kafam bir dünya, dünyam bir kafa kadarmış. Yarmak istiyorum dilimin neşteriyle bir yalan yumağını .köpüren bu öfkeyi parmak batırıp durultmak. Bir şans istiyorum, yeni bir tamlama kurmak için. Son kez sıkılaştırıp büyütmek istiyorum kendimi, önceyi hiçe saymış… artanları biriktirmeden çöpe atmak bir eskici için… bir yeniciye müjde olabilmek…sihirli değneği olan kahramanların omzuna binip öyle gezmek sopalarının ucunda bir yıldız olmak ya da buna ölesiye inanmak… keman yayı gibi gergin durmak bedenim çizilirken… filmler de toplanan bavullar kadar dağınık ama kararlı… bir tahmin olmak herşey bu kadar sabit ve kesinken… isteklerimi sıralamak ve nedenlerini açıklamamak… sonradan sevgi görenlerin kıymet bilmezliğiyle değil en başından bunun tadını bilerek iştahlanmak… iyisi ve kötüsüyle kırmızı kadife bir kumaş içinde teslim etmek yaşantılarımı ve dönmek açık sırtımı tenim pasparlak… dönüp içinden hiç bir şey almak istemeyerek gideceğimi bilerek dizdim bu satırları. Uzun olmaz böyle yolculuklar , hiçbir yol uzun olmaz böyle gidenlere biliyorum. Ama itme kendiliğimden gitmek istiyorum ve hiç çekme ben giderken bedenimden daha ağır olurum ve dünya bu dünya olmaz ki o bile çekip tutup kollayamaz. Öğüt istemez, olacaklar için. Çünkü o zaman olacaklar bu zamana benzemez. Çağ bu çağ , lisanlar bu lisan, bilinenler bugünkü öğrenilenler olmaz
NİSAN 2009 PINAR.
NİSAN 2009 PINAR.
SABAHLARI SAKİN OLMAK
Sabahları sakin olmak mümkündür diyorum kendime. Acıkılmış uyku seni doyurabilmişse,eve döndüğünde tüm işlerini bitirebileceğine eminsen, kahve kokusunu köpüğünü ve tadını bir arada bulabilmişsen gün içinde, yeni bir fikre tutulmuşsan,zannetiğinden az oyalamışsa seni zaman, adlarını unutmayacağın insanlarla geçirmişsen tüm günü,telefon etmeye üşenmediğin görmediklerin varsa, aklına gelenleri düşünmek seni tedirgin etmiyorsa, birden saçmalamaya hakkın varsa kendin ve diğerleri için,gülmüşsen sıkı birkaç espiriye ve hatta dayanamayıp katkıda bulunmuşsan,sessizliğin yalnızlıktan başka bir huzuru varsa senin için,dün bugün ve yarın tümlüyorsa birbirni bitişik ve kopmazsa, bir an için sadece soluğunun sesini dinlediğin ya da vücudunun bir parçasının işleyişini gözlemleyebildiğin bir anı yakalayabileceksen,bir sistemin parçasıysan ve önemliysen o sistem için. Diyorum kendime sabahları sakin olmak mümkündür.Mutlaka böyle birşeyin varlığı var diyorum.
İYİKİ
Fotoğraf makinesinin şipleyişinin şakladığı kadar bir andı. Makinenin gürültüsü var kulağında hala biliyorum. Bir gürültü kopuyor biliyorum ruhunla bedenin arasındaki bir koridorda. O pencereleri açık koridorda. Benim ayak seslerimden ötede mutlulukla mutsuzluk arasındasın biliyorum ,bilmekten utançlı. Seni düşünememekten düşündüm tüm o saplantılı takıntılı dünya kırıntılarını. Kitaplarca bir şeyler okudum seni düşünememekten. Şarkılardan payıma düşen birkaç güç olmalıydı. Ama gücümü kendimden aldım. Resimlerin bir yerlerinde olmalıydın , ben istemeden bulacaktı gözlerim. Bulamadım . çok istedim ki biri bana seni hatırlatsın bir yerlerden ,içim dönsün . yok. Sarhoşluk geçti önümden bir çelme taktım. Düştü tutmadım, kaldırmadım.bilmedim , görmedim ,duymadım . hesap tutmadım. Çıkarmadım, toplamadım , bölmedim. Sormadım, söylemedim, fark etmedim.durmadım, koşmadım, yorulmadım. Vermedim almadım, ölçmedim. Silmedim, çizmedim, yazmadım. Gereksiz konuşmadım, susmadım, öğüt vermedim. Tamir etmedim, bozmadım, düzeltmedim. Kaygılanmadım, sürdürmedim, vazgeçmedim. Sadece dindim ve kavramadım. Yetti işte tüm bunlara ve yitti işte tam bu anda. Söküldü kaslarım kemiklerimden. Korumadım kendimi hiç bir şeyden. Tehlikesizdi her şey o kadar. Senden sakınmadım hiç bir şeyi. Yoktun o kadar. Şaraplı değildi ağzım, isli değildi dişlerim, ne soğuktu nede sıcak. Ilıktı yalnızca ılık. Üstümdekilerin önemi yoktu. Dışımdakiler ve içimdekiler aynı boydaydı, aynı renkte, aynı dilde . tıpatıp ve birbirine uygundu. Parmak uçlarımdan başıma dek vardım. Eksiksiz fazlasız olduğum kadardım. Yerim bir ev kadardı. Zamanım herhangi bir zaman. Ne ışık ne karanlık. Doğanın verdiği ne kadarsa onunla ışıdım. Uzak bir yerden memleketime dönüyordum sanki. Her şeyini bildiğim, hafızamın yitiremeyeceği bir refleks kadar bildiğim bir memlekete döndüm sanki. Selam vererek yürüyeceğim bir sürü sokağın birbirine çatılarak oluşturduğu bir kara parçasına dönüyordum. Üstelik biletsiz ve bavulsuz. Terminallerde beklemiyordum. Birileri beni karşılamıyordu. El sallayanlar ,Başka nefesler, horultular, af edersinizler, molalar, servisler, ne alırdınızlar, fişler, numaralar yoktu. Sade. Sade … şeffaf ve mat. Bir elim öbür elimin içinde ve rahat. Kamburum ağrısız. Açıklanamaz bir tokluk. Kendimi güldürmeye çalışmadım ve unutmaya ve üzülmeye zorlamadım. Basittim. Çok basit. Bu sır değildi ama açıklama gereği de duymadım kimseye. Başka birileri var mıydı bilmiyorum da. Yoklamadım etrafımdakileri. Bir nefesimi biliyorum o sırada ciğerlerim dolup boşalıyordu hiç taşmadan. Ben biri oluyordum yeniden. Uyku vardı. Tatlı , derin, hafif ve ben sadece onun kucağındaydım. Dudaklarım , yanaklarım, alnım pürüzlü ve olduğu kadar güzel ve kirpiklerimin bitiştiği yere dokunuyor elim. Orası tüm bildiğim şeylerden güzel. Olmam gerektiği yerdeyim. Dudaklarımı yokluyorum. İyi ki kırılmamışlar, söyleyecek güzel sözlerim vardır belki hala şu an aklımda olmasa da. hiçbir şey kaybetmedim ama bunu kazandım bunca şeyden sonra bir tek. İyiki dudaklarım kırılmamış.hatta işitir olmuş, görmeye başlamış dudaklarım. İyiki…
BUGÜN...
Annemin sırtından aktı sırtım. Babamın kollarından düştüm. Bir adamın gözlerinden geçtim bir vapurla. Birileri bir şeyler anlattı soluksuz ve kötücül. Bir çayın dumanı yüzümden dağılıyordu gökyüzüne o sırada. Sözlerini bir daha hatırlayamayacağım şarkılar tırmanıyordu zihnimde. O sıra susuyordum ben hepimiz adına. Çünkü konuşmaktan hoşlanmıyordu acı. Konuşmak acıya su oluyordu. Üzerinden geçtikçe anlık bir rahatlamayla kandırıp daha da dağıtıyordu acıyı konuşmak. İçimde imece usülü taşınan anılar üst üste biriktiriliyordu. Bir ihtiyardım belki o sıra ya da pembe yumuşak tazeciktim o zaman.Ama henüz bu iki ömür diliminin arasında değildim onu biliyorum.avutulmak için çok geçti.Çoktan dizimin dibine uzanmıştı umutsuzluk, boynunu kıvırıp. Bugün böyle akacağını biliyordum parmaklarımdan o anın. Ta o zaman biliyordum hiçbir anın kaybolmayıp parmaklarımı bir gün yoklayacağını. Şimdi o andan bu ana geçen zaman hiç yok muydu yani? Sirenler çalarak götürün beni yarına. Gece gece geçelim bugünden ben sarhoş olmadan.Belki hatırlayamam nasıl oldu gün bugün biraz daha alkollenirsem . çabuk piçliğimi alın kamburumdan. Ben deneni yapıştırın yüzüme çabuk. Ağrılarımı sıvazlayın. Yoksa zamanın bir şey yapacağı yok. Oysa bugün kar böyle üzerimize örtülürken anlatmak isterdim yalnızlık tanımlarını. Her bir yalnızlığın tarihçesini dilime dolamak ve saatlerce döndürebilmek isterdim. O günün bugünün ve yarının sadece ve öylesine olduğunu bilmelerini isterdim ötekilerin.Biçilmiş bir ömrü tüketmek demek isterdim sadece bu hayat denenin. Ölesiye acıktığımız tüm isteklerimizin yalnızca bu saçmalığı unutmak için uydurulmuş bahaneler olduğunu sermek isterdim uzun uzun, metre metre.kim için ,kime ,kimde , kimden , kiminle bilmiyorum ama şu kar dışarıdayken böyle yığın yığın anlatmak , anlatmak , anlatabilmek… şu karşı ki ipte asılı birkaç çamaşırın karın altında üşümüş olabileceğine inandığımı, kuru ağaç dallarının iştahlı toprağın tuttuğu çatallar gibi göründüğünü,kendini yüksekten bırakan tüm kar kütlelerinin neşeyle gülümsediğini özgürlükten,zamanla sulanmasın yollardaki kar ve kimseler geçemeyip benim gibi camların önünde dursun diye herkes nasıl dua ettiğimi, hepimizin camlarımızdan bu mevsim senfonisine koca bir konser kalabalığı gibi bakalım istediğimi, pencereleri sayan takıntılı bir eski tanıdığı hatırladığımı tam da şuan,camlarımın bir yanının buradaki sıcağı bir yanının ise dışarının soğuğunu bildiğini bilip anladığımı hatta onlara hayranlığımı… hepsini birer birer ,uzun uzun, hiçbirini diğerinden ayırmadan aynı hevesle anlatabilmek isterdim.Ama bunun için kaç sağırım var bir bilseniz. Kaç bana sarılamayacak kolları kısacık cücelerim, kaç döndü dönecek ama dönmeyenlerim, kaç zaman yiyenlerim bilseniz. Sırf bu yüzden o gün sustum ben hepimiz adına bugün gibi. Arada geçen zamanı unuttum hepimiz için. Cücelerimin,sağırlarımın, dönmeyenlerimin, zaman yiyenlerimin arasından sıyrılıp geldim şu karın karşısınaBir bardak çay olsaydı keşke yüzüme çarpıp gökyüzüne dağılan.Kapı çalsaydı sonra ve gülüver gelseydi o kadar serüvenin ardından.MART 2009 PINAR MUMCU
İÇ KANAMA
KANAMA
yüklseklik korkuları olanlara göre değil orası. girip çarptığın kapakçıklar. ulaşabildiğin o aort nehri yüzme korkusu olanlara göre değil. bırak kendini aşşaya fersah fersah rüzgar yok sürtünüp çözülmezsin.otur anlatacaklarım var. otur kıpırdamadan. soğuk ve gerilmiş bırak kemiklerini ,kemiklerini saplar gibi otur. belki bir ölüm haberi veririm çok düşünülmüş nasıl söyleneceği. belki de bambaşka bir melodiyle ılık şeyler söylerim. bilemem. otur anlatacaklarım var. atak içinde ellerim gözlerim nefesim. batak içinde düşüncelerim. ve sapak içinde yerlerim yönlerim. konuşmadan öğrendiğim dillerle cümle kurdum ben. anlatacaklarım var. duymadan sezdiğim görüşlerim var. tam da korkaklara göre uzun ve mürekkeple öpüşmüş bir metnim, kılcalları yırtılmış akarlarım,kötülediğim sevdiklerim, sarhoş olmaya hazır akılla kıstırılmış iç döküşlerim. tam da bu sabah yatak ucuma çivilenmiş anlatacaklarım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)