15 Şubat 2011 Salı

BUGÜN...

Annemin sırtından aktı sırtım. Babamın kollarından düştüm. Bir adamın gözlerinden geçtim bir vapurla. Birileri bir şeyler anlattı soluksuz ve kötücül. Bir çayın dumanı yüzümden dağılıyordu gökyüzüne o sırada. Sözlerini bir daha hatırlayamayacağım şarkılar tırmanıyordu zihnimde. O sıra susuyordum ben hepimiz adına. Çünkü konuşmaktan hoşlanmıyordu acı. Konuşmak acıya su oluyordu. Üzerinden geçtikçe anlık bir rahatlamayla kandırıp daha da dağıtıyordu acıyı konuşmak. İçimde imece usülü taşınan anılar üst üste biriktiriliyordu. Bir ihtiyardım belki o sıra ya da pembe yumuşak tazeciktim o zaman.Ama henüz bu iki ömür diliminin arasında değildim onu biliyorum.avutulmak için çok geçti.Çoktan dizimin dibine uzanmıştı umutsuzluk, boynunu kıvırıp. Bugün böyle akacağını biliyordum parmaklarımdan o anın. Ta o zaman biliyordum hiçbir anın kaybolmayıp parmaklarımı bir gün yoklayacağını. Şimdi o andan bu ana geçen zaman hiç yok muydu yani? Sirenler çalarak götürün beni yarına. Gece gece geçelim bugünden ben sarhoş olmadan.Belki hatırlayamam nasıl oldu gün bugün biraz daha alkollenirsem . çabuk piçliğimi alın kamburumdan. Ben deneni yapıştırın yüzüme çabuk. Ağrılarımı sıvazlayın. Yoksa zamanın bir şey yapacağı yok. Oysa bugün kar böyle üzerimize örtülürken anlatmak isterdim yalnızlık tanımlarını. Her bir yalnızlığın tarihçesini dilime dolamak ve saatlerce döndürebilmek isterdim. O günün bugünün ve yarının sadece ve öylesine olduğunu bilmelerini isterdim ötekilerin.Biçilmiş bir ömrü tüketmek demek isterdim sadece bu hayat denenin. Ölesiye acıktığımız tüm isteklerimizin yalnızca bu saçmalığı unutmak için uydurulmuş bahaneler olduğunu sermek isterdim uzun uzun, metre metre.kim için ,kime ,kimde , kimden , kiminle bilmiyorum ama şu kar dışarıdayken böyle yığın yığın anlatmak , anlatmak , anlatabilmek… şu karşı ki ipte asılı birkaç çamaşırın karın altında üşümüş olabileceğine inandığımı, kuru ağaç dallarının iştahlı toprağın tuttuğu çatallar gibi göründüğünü,kendini yüksekten bırakan tüm kar kütlelerinin neşeyle gülümsediğini özgürlükten,zamanla sulanmasın yollardaki kar ve kimseler geçemeyip benim gibi camların önünde dursun diye herkes nasıl dua ettiğimi, hepimizin camlarımızdan bu mevsim senfonisine koca bir konser kalabalığı gibi bakalım istediğimi, pencereleri sayan takıntılı bir eski tanıdığı hatırladığımı tam da şuan,camlarımın bir yanının buradaki sıcağı bir yanının ise dışarının soğuğunu bildiğini bilip anladığımı hatta onlara hayranlığımı… hepsini birer birer ,uzun uzun, hiçbirini diğerinden ayırmadan aynı hevesle anlatabilmek isterdim.Ama bunun için kaç sağırım var bir bilseniz. Kaç bana sarılamayacak kolları kısacık cücelerim, kaç döndü dönecek ama dönmeyenlerim, kaç zaman yiyenlerim bilseniz. Sırf bu yüzden o gün sustum ben hepimiz adına bugün gibi. Arada geçen zamanı unuttum hepimiz için. Cücelerimin,sağırlarımın, dönmeyenlerimin, zaman yiyenlerimin arasından sıyrılıp geldim şu karın karşısınaBir bardak çay olsaydı keşke yüzüme çarpıp gökyüzüne dağılan.Kapı çalsaydı sonra ve gülüver gelseydi o kadar serüvenin ardından.MART 2009 PINAR MUMCU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder